Ocak 30, 2025

Güncel Haberler ve Trendler – BeyazMobilya Haberleri

Ekonomi, spor, teknoloji ve magazinde en son haberler ve trendlerle dünyayı takip edin!

Karar yazarı Oğur: Öcalan’ın beklenen çağrısını ve Kandil’in cevabını Türkiye’de değil, Suriye’de olacaklar belirleyecek

" Örgüt, Esad ve İran’dan sonra Suriye’de ABD ile alternatif fırsatları kovalamak isteyecek. Öcalan da 2015 tekrarlanmasın diye kafası karışık örgütü karşısında kendisini boşluğa düşürecek bir çağrı yapmak istemeyecek"

“`html

Karar yazarı Yıldıray Oğur, “Çözüm sürecinin sonlandırılmasının arkasında Erdoğan’ın başkanlık hedefleri ve seçim korkularının bulunduğunu ifade edenler, PKK’nın 2014 yılından itibaren Suriye’ye odaklandığını göz ardı ediyor. PKK, HDP’nin 2015 seçimlerinde elde ettiği başarılara bile ilgi göstermemiştir ve Türkiye’de Rojava benzeri bir yapı kurmak için hendek eylemlerine girişmiştir. Dolayısıyla, PKK için Türkiye’deki siyasi kazanımlar önemli bir değer taşımıyor ve kayyım atamaları ile tutuklamalar da fazla bir endişe yaratmıyor. PKK, Rojava merkezli bir düzende yaşamaya yönelmiştir. Türkiye’deki siyasi gelişmeler, onlar için Suriye’de yaşananların etkisi ölçüsünde dikkate alınmaya başlanacaktır. Öcalan’ın beklenen çağrısının içeriği, zamanlaması ve Kandil’in tepkisi, Türkiye’den ziyade Suriye’deşekillenecektir.” şeklinde yorumda bulundu.

Oğur’un “Çözüm için neden gözler Türkiye’de değil, Suriye’de?” başlıklı yazısında şu noktalara dikkat çekti:

“Çözüm sürecini sona erdiren devrimci savaş çağrısını yapan PKK liderlerinden Bese Hozat, örgüte yakın Medya Haber TV’ye verdiği röportajda, ‘Henüz bize ulaşan herhangi bir liderlik mesajı olmadı. Ancak böyle bir mesajın geleceğini umuyoruz ve geldiğinde değerlendireceğiz’ dedi.”

Görünüşe göre, devlet, Öcalan’dan kaçınılmaz olarak silah bırakma çağrısı yapmasını talep ediyor. Bu çağrının ardından çözüm için bir diyalog sürecinin başlaması gerektiği düşünülüyor, ama İmralı ve bağlı örgüt, devletin önce bir adım atmasını bekliyor.

Peki, bu adım ne şekilde olabilir?

DEM kaynaklarına göre, bu adım silah bırakma kararı sonrası bir yasal güvence sağlanması olacaktır. Ancak devlet, böyle bir çağrıyı basit bir söylem olarak görmemekte, asıl hedef kalıcı bir silah bırakmanın ardından atılacak adımları belirlemektir.

Bu nedenle bu talebin, birinci çözüm sürecinde olduğu gibi, süreci etkileyen bir unsur yaratacağı düşünülmektedir.

Çünkü mesele, esasen Türkiye’den çok, Suriye üzerindedir.

İstanbul’daki belediyelere ve gazetecilere yönelik son gözaltı ve operasyon baskıları varken, çözüm sürecinin işlerlik kazanması pek olası görünmüyor. Bu durumu analiz eden bazı çevreler, atılacak adımların Türkiye değil, Suriye’de gerçekleşmesinin beklendiğini ifade ediyor.

Bu nedenle, ilk çözüm sürecinde “seni başkan yaptırmayacağız” ifadesini kullanan muhalif basının ve içteki kaygıların etkisi oldukça sınırlı kalmış durumdadır.

Halen, çözüm sürecinin Erdoğan’ın başkanlık arzusu ve seçimlerdeki korkuları yüzünden sona erdiğine inananlar, PKK’nın 2014’ten beri yönünü Türkiye’den çok Suriye’ye çevirdiğini göz ardı ediyor.

Bu kapsamda, PKK, 2015 seçimlerinde HDP’nin elde ettiği zaferin ardından Türkiye’de bir Rojava kurma hedefiyle hendek eylemlerine başlamıştır. Bu nedenle, PKK’nın Türkiye’deki siyasi kazanımları ilgi çekici bir durum teşkil etmiyor; kayyım atamaları ve tutuklamalar gibi kayıplar ise büyük bir kaygı yaratmamaktadır.

PKK, Rojava merkezli yeni bir yaşam biçimine yönelmiş durumdadır; dolayısıyla Türkiye’deki politik gelişmeler, Suriye’deki olayların tesiriyle sınırlı olarak onların ilgisini çekiyor.

Hatta, DEM Partisi’nin eşbaşkanı seviyesine kadar yükselebilen sol hareketler, Türkiye’deki sınırlı güçleri ile değil Rojava’daki YPG güçlerine gönderdikleri militanlarla müttefik durumda bulunmaktadır.

Öcalan’ın beklenen çağrısının içeriği, zamanlaması ve Kandil’in tepkisi, Türkiye’de değil, Suriye’de meydana gelen gelişmelerle belirlenecektir.

Örgüt, Esad ve İran sonrası Suriye’de ABD ile alternatif fırsatlar ararken, Öcalan 2015’i tekrar yaşamamak adına temkinli bir çağrı yapmak istemiyor. Peki, şu anda Suriye’de neler oluyor?

Tişrin Barajı çevresinde Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu ile SDG arasında, Türkiye’nin hava operasyonlarıyla desteklenen sınırlı çatışmalar yaşanıyor.

PKK medyası, SMO güçlerine “çeteler” olarak adlandırırken, geçmişte yine ‘çete’ tabirini kullanmış HTŞ’ye ve yeni Suriye yönetimine karşı daha saygın bir dil tercih ediyor; Ahmed Eş-Şara’ya “Sayın” olarak hitap ediyor. Alevi çevrelerden yükselen “Alevi katliamı” söylemi ise örgüt içinde pek ilgi görmemektedir.

31 Aralık’ta Şam’da Mazlum Kobani’nin Ahmed Eş-Şara ile görüştüğü bilgisi mevcut. Kobani, görüşmeyi önceki haftalarda Al Arabiya’ya verdiği mülakatta duyurmuş, ardından ANHA ajansına kapsamlı bir röportaj vermiştir.

Kobani, Al Arabiya’da “Sayın” dediği Şara’nın görüşmeye Kürtçe bir girişle başladığını övdüğünü belirtmiştir.

Görüşmenin ana gündeminin “silahlı grupların Savunma Bakanlığı çatısı altında birleşmesi” olduğu ifade edilmektedir.

Suriye’deki silahlı grupların bir araya gelmesine yönelik düzenlenen toplantıda SDG’nin davet edilmemesi konusu gündeme getirilmiş, iki ordunun varlığına karşı olduklarını vurgulamıştır.

31 Aralık’taki görüşmeye yalnız gitmediği, beraberinde bazı ABD’li subayların bulunduğu iddia ediliyor. Bu durum ABD’nin bir güç gösterisi olarak değerlendiriliyor, ancak bazıları da Şara’nın, Kobani’nin bu subaylarla birlikte toplantıya katılmasından rahatsız olduğunu savunuyor.

PKK ve SDG hâlâ Suriye ve Türkiye arasındaki dengeyi ABD ve belki de İsrail ile sağlamaya yönelik hesaplar yapmaktadır. Ancak bu fırsatlar, gerçekleştirilecek çözüm sürecinin önündeki engellerden biridir ve bu pencerelerin de daraldığı görülmektedir.

Batı’nın Suriye’nin istikrarını temin etmek için Şam yönetimine destek verme oranı her geçen gün artıyor. En son yeni Suriye Dışişleri Bakanı, Davos’ta Tony Blair ile bir araya geldi. Ayrıca ABD ve AB, Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırma işaretleri vermekte.

Şam yönetimi, PKK ve SDG meselesinde Türkiye ile paralel bir yaklaşım içinde olmaya devam etmektedir. Türkiye’de çözüm sürecinin önemli aktörlerinden MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam’da Ahmed Eş-Şara ile gerçekleştirdiği görüşme de bunu doğruluyor.

Türkiye ve Suriye, SDG’den ortak taleplerde bulunuyor; yurtdışından gelen PKK kadrolarının Suriye’den çıkarılması, SDG’nin silah bırakması ve doğrudan Suriye ordusuna entegre olması, PYD’nin siyasi bir aktör olarak süreçte varlığını sürdürmesi ve yeni Suriye yönetimine dahil edilmesi hedeflerini taşıyor. Ayrıca, Kandil’in SDG üzerindeki etkisinin sona ermesi ve petrol ile su kaynaklarının Şam yönetimine devredilmesi amaçlanıyor.

Ahmed Eş-Şara’nın merkeziyetçi bir yönetim anlayışının yanı sıra daha adem-i merkeziyetçi bir model benimsediği görülmektedir. Şara’nın, SDG’ye PYD olarak Suriye yönetimine katılmayı ve anayasal süreçte kendini göstermeyi teklif ettiği değerlendiriliyor.

Türkiye’nin de bu duruma olumlu baktığı anlaşılmaktadır. Ancak Kandil’in bu talebe nasıl bir yanıt vereceği belirsizliğini koruyor.

Görüşmenin ardından Erbil’e giden Kobani, Mesud Barzani ile bir araya gelerek Şam’daki görüşmesini aktardı. Barzani, diyalogda ısrar ederken, dış müdahalenin (Kandil’in) bu süreçle ilgisinin olmaması gerektiğini vurgulamıştır.

Mazlum Kobani, ANHA’daki mülakatında, Şara ile yapılan Şam görüşmesinin ardından HTŞ-SDG diyaloğunda önemli adımlar atıldığını belirtmiştir.

Kobani: ‘HTŞ yönetimiyle, Sayın Ahmed El Şara ile uzunca bir görüşme gerçekleştirdik. Üzerinde mutabık kaldığımız konular var; Suriye’nin gelecekteki ordusu içinde SDG’nin durumu, toprak bütünlüğü, parçalanmanın reddi ve siyasi çözüm konuları bunlar arasında. Birlikte bir Suriye istiyoruz; ayrılma niyetimiz yok. Birçok kişi, bizim iki ordu oluşturmayı hedeflediğimizi öne sürüyor, ancak bu tamamen yanlıştır. Esas mesele, Suriye’de tek bir ordunun mevcut olması ve SDG’nin de bu ordunun bir parçası olmasıdır.’

Ancak mekanizmanın nasıl işleyeceği ve detayların hâlâ görüşülmeye devam ettiği biliniyor. SDG, 10 yıldır Kuzey ve Doğu Suriye’nin tüm bileşenlerinden oluşan bir güç olarak varlığını sürdürmüştür. Sadece bu adımların ne zaman atılacağı hususunda uzlaşmazlık bulunmaktadır. Son günlerde bir toplantı yapıldı ve karşılıklı talepler paylaşıldı. Ayrıca, IŞİD ve diğer terör gruplarıyla etkili bir mücadele için işbirliği yapılabileceği ifade edildi. Ayrıca, Suriye hükümetinden bir komitenin bölgeye gelip, Hol Kampı yönetimi ile koordinasyon sağlaması gerekliliği vurgulandı. Son olarak, Kuzey ve Doğu Suriye’deki Til Koçer ve Qamişlo sınır kapılarının açılması için ön çalışmalar yapılması gerektiği kaydedildi.

SDG’nin Suriye ordusuna dâhil olma konusunda bir anlaşma sağlanması, önemli bir krizin aşılmış olabileceğini göstermektedir.

SDG-YPG’nin silahının meşruiyet kaynağı olan IŞİD kampları meselesinde de ilerleme kaydedildiği anlaşılmaktadır. Bu kamplarda toplamda 45 bin IŞİD’li ve aileleri bulunmaktadır. Bu 45 bin kişi arasında 20 bininin Iraklı, 20 bininin Suriyeli, geri kalanların ise Avrupa kökenli olduğu iddia edilmektedir.

Irak, kendi vatandaşlarını almak için hazırlık yapmaktadır. Suriye yönetimi de artık vatandaşlarının SDG kontrolündeki kampta kalmasını istememektedir.

Eğer Şam yönetimi, kamplardaki tutukluların kontrolü için bir çözüm önerirse, ABD ve Avrupa’nın kontrol altındaki 5 bin kişinin Suriye’de tutulması konusundaki ısrarı azalabilir ki bu durum SDG’nin silahının meşruiyetini zayıflatabilir.

PKK’ya yakın medya, DEM çevrelerini referans alarak, Öcalan’ın son toplantıda “Ya benim çözümüm ya da ABD’nin çözümü” ifadesini kullandığını hatırlatmakta. Bu, aynı zamanda Türkiye’ye, ‘siz dizginleri bırakmazsanız, ABD devrede’ mesajı verme anlamına gelmektedir.

Öcalan’ın bu şekilde bir ifade kullandığı kesin olarak bilinmese de, örgüt bu cümleyi dolaşıma sokarak bir iletişim çabası içinde.

Kandil, Suriye’de ABD, Fransa ve İsrail’in destekleriyle kazanımlarını koruyabileceklerini veya bu fırsatı zorlamak istediklerini düşünüyor. Ancak Türkiye ve Suriye ile ters düşen bu fırsatlar pek gerçekçi görünmemektedir. Suriye’de birkaç gün içinde yeni bir anayasa oluşturulması için kurucu Meclis’in toplanması beklenmektedir. Bu Meclis’te SDG’den temsilcilerin bulunma ihtimali bulunmaktadır.

Dün, İsrail resmi medyası Kan, ABD kaynaklarına dayanarak, Trump yönetiminin Suriye’den binlerce asker çekmeyi planladığını ve bunun İsrail açısından kaygı yarattığını bildirmekteydi.

ABD’den gelen bu sinyaller, Suriye’de Şam-SDG görüşmelerinin uzlaşmaya daha da yaklaştığını göstermektedir. Öcalan’ın yapacağı çağrının içeriği ve tonu, bu gelişmelerle şekillenecek, bu durum aynı zamanda Kandil’in alternatif fırsat arayışını da sonlandırabilir.

Devlet, Öcalan’dan açık ve net bir çağrı yapılmasını istemekte. Öcalan’ın böyle bir çağrı yapmaya yaklaşabileceği değerlendirilmektedir. Bu durum bazıları için pek gerçekçi olmayabilir.

Ancak, Suriye’den gelecek olumlu gelişmeler ile birlikte, önümüzdeki günlerde Türkiye’nin tartışmalı gündemi ortasında tarihi bir çağrının gündeme gelebileceği ve şartların değişebileceği düşünülmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Anadolu insanının tanıştığı bale nedir?


Günün öne çıkan haberleri…

TIKLAYIN – Siirt Belediyesi’ne kayyım atandı

TIKLAYIN – Bilirkişi soruşturmasında gözaltına alınan 3 gazeteci adliyeye sevk edildi

Ahmet Türk’ün yeğeni, silahlı saldırıda hayatını kaybetti

TIKLAYIN – İddia: Mansur Yavaş ön seçim kararına itiraz ediyor, kabul etmiyor

TIKLAYIN – Mehmet Y. Yılmaz | Hukuk bir kere yoldan çıkınca!

TIKLAYIN – EFT ve havale işlemlerinde yeni sisteme geçiliyor

“`